18 Mart 2010 Perşembe

Unuttuğu(m) Yalanlar- I


Nerden bilirdi ki en acıyan tarafından vuracak hayat onu. En yaralı yanına, en korkulu kabusuna dokunacak sevdiceğinin kara kırbaç misali saçları. Nerden bilirdi ki, geçmiş acılarına teşekkür edecek ve onu kendisine yaşatmış olana borçlu hissedecekti, bu yükü de kaldırabildiğini gördüğünde. Ne bu evde durabilirdi, ne onun kirlettiği sokaklarda sarhoş olabilirdi artık. Otuzundan sonra sigaraya başlamış ve dahası bir pakete çıkarmıştı daha ilk haftadan. Ama hala onun sigarasıydı içtiği. Her nefeste neyi çekiyordu dersin içine, başı dönüp midesi bulanmaya başladığında neyi kusmaya çalışıyordu dersin. Gidememişti ondan, buna kalmak dersen tabi. Ve kalamamıştı hiçbir şey eskisi gibi, buna da “gitmek” de bari. Biliyordu, başkasına yaşattıklarını yaşıyor, eski acılarını tekrar okuyordu farklı bir şairden. “Hayat” dedi sonra, “bunu da yaşamamı istedi benden”. Aldı şair ruhunu koltuğunun altına, düştü mü dersin yola. Düştü ama, yola değil.... Sevdasını bağladığı ayakları onu daha nereye götürebilirdi. Ağır bir taş gibi dibe çekmekten başka ne boka yarardı. Dibe doğru indikçe, unutmaya çalıştığı yalanlar geldi aklına, onu sevebilmeye devam edebilmek uğruna benliğine unutturmaya çalıştığı yalanlar geldi tek tek. Her fersahında düştüğü bu uçurumun bir yalana takılıp yavaşladı düşüşü. Önce gömleği yırtıldı sırtından, bir hançer izi belirdi etinde ansızın, hala kanayan. Dönüp kendine gülen kargalara “”bunlar onun tırnak izleri” dedi “ son sevişmemizden kalan”. Sakladı utancını. Sonra bir başka yalana takılıp yırtıldı gömleği göğsünden, açıkta bir kalp belirdi, hala sıcak, hala çarpan. Dönüp başında uçan akbabalara “ heveslenmeyin boşuna” dedi, “bu onun yüreği, “meze yapmam size, şu bendeki durmadan”. Düştü bir uçurumu böyle takılarak yalanlara, elinde hala aynı acemi sigara, ciğerlerinde hala aynı kuru öksürük, düştü durmadan. Bilmem kaçıncı metresinde bu düşey yolculuğunun, yeşil bir dal gördü, uzanıp tutacakken çekti ellerini, güldü… O derinleştikçe, grileşti gökyüzü, dizleri takıldı bir acıtan yalana daha, yırtıldı pantolonu, kemiği dışarıya çıkmış diz kapakları göründü, varsın görünsündü, nasılsa tekrar yürümeyi hiç düşünmemişti, nedendir bilinmez, ansızın çıyanlara baktı dipteki, “beni boşuna beklersiniz” dedi ve düştü dizleri üzerine, vücudu bir panzer gibi ezdi hevesle bekleyen çıyanları, akrepleri ve cümle mahlukatı. “Cehennemi dünyada gördüm” dedi, öldü sandılar, ama o güldü.
Nerden bilirdi ki, en acıyan tarafından vuracak hayat onu. Doğrulup yerinden, unuttuğu yalanlara döndü. Onu sevmeye devam edebilmek için kendine unutturduğu yalanlara. Utancını saklamak için ciğeri beş para etmez kargalara söylediği yalanlara, emanet yüreği vermemek için fırsatçı akbabalara söylediği yalanlara döndü. Kendine döndü yüzünü, bu acıyı illa ki yaşayacaktı. Ölemezdi, ne hesap verirdi geride boynu bükük oğluna, ölemezdi ne hesap verirdi tüm yalanlarına rağmen vazgeçemediği bu dişi yüreğe. Bu acıyı illa ki yaşayacaktı, doğrulup yerinden hayata döndü bıraktığı yerden. Aldı koltuğunun altına ruhunu, en acıtan kadına döndü. Bunca yükü kaldıramazdı onsuz, geri döndü, uzattı ellerini, "ölür" sandılar, güldü....

Kutsal Devrim Seçinti

Mart 2010 / Ankara

5 yorum:

  1. “bu onun yüreği, “meze yapmam size, şu bendeki durmadan” Ve unuttuğu yalanlara döndü.

    Şimdi şöyle bir düşünüyorum,acaba ne kadar gerçeğiz diyerek,evet ne kadar gerçeğiz gerçekten.

    Sevgili doktor mükemmel bir paylaşım,çok teşekkür ederim.

    Saygılar sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Bu ilk yorum ve ayırdığınız vakit için teşekkürler Tufan bey.

    YanıtlaSil
  3. Aldı ruhunu koltuğunun altına yalanlarıyla döndü yine kendini affeden yüreğe ilginç ve bir o kadar da duygu yüklü kaleminize kuvvet ..
    sevgi ve dostlukla..

    YanıtlaSil
  4. Yazının sonunda olanlar doğruysa, sevindim :)
    Yazı da hoş. Yüreğinize sağlık
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. cirem's for love

    YanıtlaSil