30 Mayıs 2009 Cumartesi

Oğlum ve ben.. Bir de babam...



Lisedeydim. Bir gün akşam yemeğinde babamla tartıştık, konuyu şimdi hatırlamıyorum ama haksızdı. Benden tepki bekliyordu, bense susmuştum. İşte bunu hiç kimse beklemiyordu 17 yaşındaki bir delikanlıdan. Aradan 2-3 dakika geçti, haksızlığını anlamış olduğundan mıdır, tepkisizliğime duyduğu şaşkınlıktan mıdır bilmem; bana, kendisine kızıp kızmadığımı sordu. "Hayır" dedim, "sana kızmadım". Önce gözleri ışıldadı, sanırım "oğlum ne yaparsam yapayım bana kızmayacak kadar çok seviyor beni" diye geçirdi içinden. Ama ben devam ettim, "hayır baba, sana kızmadım, bazen o kadar iyi bir baba oluyorsun ki,tamam diyorum kendi kendime, ileride çocuğuma böyle davranacağım... Ama bazen de öyle haksızlıklar yapıyorsun, öyle gereksiz yere kızıyorsun ki hiç beni dinlemeden,tıpkı bu gece olduğu gibi, işte o zaman da kendi kendime 'hayır' diyorum, 'asla çocuğuma böyle davranmayacağım' Yani sana kızmıyorum baba, çünkü bana nasıl baba olunacağını ve nasıl baba olunmayacağını gösteriyorsun. Bu, kızgınlık değil teşekkür hakeder...
Oda buza kesti birden, sanki tüm ışıklar sadece babamı gösteriyordu, sanki herkes ondan bir cevap bekliyordu. Sert ve cezalandıran bir cevap. Ama öyle olmadı, babam son lokmasını ağzına götürürken geri masaya bıraktı, sessizce kalktı ve odayı terketti, benimle bir hafta konuşmadı. Sonra tekrar, bu son yaptığı hareketin de yanlış olduğunu anlayarak bir gün odama geldi, "o gece yaptığım son hareket yanlıştı, gene seni kırdım ve kızdırdım galiba" dedi. Hayır dedim, beni kırdın , ama kızdırmadın. İleride ben, oğluma karşı, odayı terkeden olmayacağım, bunu gösterdin, teşekkür ederim, ama hatalıysam, bir hafta sonra bile olsa oğlumun odasına gelip ondan özür dileyeceğim, bunu da gösterdin tekrar teşekkür ederim."
Babam odayı tekrar terketti, ama bu sefer bakışları farklıydı, kızgınlık ya da dargınlık değil gurur vardı yüzünde. Aradan yaklaşık 15 yıl geçti, babam bir daha beni hiç kırmadı. Sanırım ben de onu kırmadım. Oğlum şimdi 3,5 yaşında ve ben o günü hiç unutmadım.

Kutsal Devrim Seçinti

Mayıs 2009 Ankara

5 Mayıs 2009 Salı

Uzakta



uzaklarda
ışıklar sönüyor bir bir
türkü söylüyorum
boş koridorda
bir sigara yakıyorum içimden
ateşi rüzgara asılı
kibriti yağmurdan kalma
yorgunluk çökünce diz kapaklarıma
göz kapaklarıma düşüyor öpüşün
kilometrelerce uzakta

Kutsal Devrim Seçinti

1998- Eskişehir

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Bal Sarısı




Pink Martini/Lilly


Sen, kullanılıp atılmış kadınların bakire günahı, bal sarısı gözlerinde yazılmıştı puştluğun oyunu. Sen, korkulu sevişmelerin sabah pişmanlığı, ter ve parfüm kokan bir düşten uyandırmıştın bu adamı. Ağlarken sevişmeyi öğretmiştin, öpüşürken ağlamayı. Terine karışan gözyaşını, dudaklarımla silmeyi öğretmiştin boynunun kıvrımlarından. Komünist marşlar söylerdim ben, başımda tek yıldızlı bir bere, hep aynı yerde seni beklerdim. Sense Pink Martini dinlerdin, ayağında yırtık bir converse’le. Ne ortak paydamız vardı, ne de bu hayattan çıkaracak bir payımız. Koskoca bir adam eskisiydim ben, geride bir oğul bırakmış, korkak bir koca müsvettesi. Sense yenik çıkmıştın yola daha en başından. Ellerinde eski bir sevdanın deprem ertesi. Günahım boynuna asılabilir miydi? Söyle, taşıyabilir miydin, ben seni büyütebilir miydim? Allı duvaklı gelin edebilir miydim seni, o kadar temiz miydim?

Yırtık birer aşktan arta kalmıştık ikimiz de. Sen, gerçekler dünyasının mantık fahişesi, ben yalanlar sokağının düş pezevengi. Nasılsa bulmuştuk birbirimizi. Aynı oyunun iki ayrı sahnesiydik, aynı sahnenin iki oyuncusu sandığımız biz. Ve aynı açmaza çıkıyordu bende bütün replikler. Tarihin tekerrürü idi benim için her şey. senin içinse hepimiz aynıydık, biz bütün erkekler.

Kutsal Devrim Seçinti

Mayıs 2009 Ankara