9 Ocak 2010 Cumartesi

deniz kokulu kadın





Be hey deniz kokulu kadın, sen bilemezsin nasıl bir yıkımdır bu. Senin şarkılarını dinledim bütün gece. Senin coğrafyanı gezdim. Tulum, horon, deniz, tuz, nefes… Senin coğrafyanı gezdim, Ginolu’da balıkçıydım, Yaralıgöz’de kanlı ceylan, Çayağzı’ndan baktım da evine, denize düştüm Gencek Tepesi'nden. Senin coğrafyanı gezdim bütün bir gece, etnik kökler söktüm ormanlarından, denizinden odun topladım, “kelek toplamak”mış senin dilinde adı, senden öğrendim ve kemençe dinledim bir gece yarısı sarhoş balıkçılardan. Gördüm, tanıyordun birisini, tanıdım rakı, bira ve şarap kokan ağzından, yaklaştım, soramadım seni.
Be hey deniz kokulu kadın, sen bilemezsin ne tür bir ölümdür bu. Yokluğunu yaşadım bütün gece. Gittiğini gördüm, boşluğunu soludum, yokluğuna sövdüm, düş mü karabasan mı bilemedim. Gördüm nihayet lanet olası “senden sonra”yı da, gördüm yani ölümün öbür adını, gördüm yıkımın en yıkılmış yanını. Anlatmayacağım sana…. Senden sonrayı anlatmayacağım, bu acıyı sana öğretmeyeceğim. Söylemeyeceğim sana, sensiz neye yarar Kazım’ın sesi, Nazım’ın şiiri. Söylemeyeceğim sana, sensiz nasıl söylenemez olur Lazca ” deniz gibi”. Ne Megrelce, ne Gürcüce ağlarım senden sonra, söylemeyeceğim nasıl lal olur bu şairin dili.
Ben söylemeyeceğim, sen bilmeyeceksin çilekli öksürük şurubunun katık edildiği kuru ekmeğin tadını. Ben söylemeyeceğim, sen bilmeyeceksin gece eve gelen ayyaş babadan kaçmanın yollarını. Sarhoşa sakilik yapmak nasıldır korkarak namusundan, aynı evde iki yabancıyı oynayıp koynuna girmek nasıldır bira kokan bir balıkçının, hiç anlatmayacağım bunları ve sen hiç öğrenmeyeceksin hangi yanının bende kaldığını. Deniz kokulu kadın, hiç anlatmayacağım, kendi yatağında aldatılmanın acısını. Bil ki aldım tüm acılarını üzerime, bil ki yüküm ağır, bil ki yolum uzun. Be hey deniz kokulu kadın, bil ki senden daha yorulmuşum. Vurulmuşum önceki hayatımda, ellerimde saçların, dizelerimi getirmişim takmak için, bir o yana, bir bu yana.
Dinle şimdi deniz kokulu kadın, acı kahve kokar nefesim, odamda tütsü dumanı, camın buğusunda şekiller yaratırım geçsin diye zaman. Oğul özlemi ezerken beynimde sağ kalan son kelebeği, içimdeki güve kemirmeye başlar paranoyamın senli tarafını. Bilirim, günahındır aldığım, ama anla beni, eski acılar tarih , tarih tekerrürdür. Anla beni, beni bu ihtimaller öldürür.
Dinle şimdi deniz kokulu kadın, bir tek senin anlattıklarına inandım, bir tek sana kandım. Kalacaksan işte bu haldeyim, gideceksen daha ne söyleyeyim. Dinle şimdi deniz kokulu kadın, kokun kalır kokumda, tuzun, saçların kalır sen gidersen, bir acılı adam, bir söylemez şair kalır. Yalnız kalır Ginolu’da martılar, Çatalzeytin öksüz kalır. Dinle şimdi deniz kokulu kadın, gidersen bu öykü yarım, bu adam “yitik” kalır…

Kutsal Devrim Seçinti / Ankara / Ocak 2010

4 yorum:

  1. deligibi sevdiğin ama şimdiye kadar hıc sewmediğin kadar birinin arkasından öylece bakakalmak onun özleminin içinde boğulmak ve şimdiye kadar hıc söylenmemiş olanların ona dair, içinde en kuytu köşelerde kalması...sonra yokluğuna alışmak,ve sonra hayatın içinde sırra kadam basan bir sevgi durup durup adamın sah damarından yakalayıp ecel terleri döktüren...

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir yazıydı... Zevkle okudum... Selamlar...

    YanıtlaSil
  3. Kelimelerin büyüsünde bir yürek sesi izledim adeta,çok güzeldi sevgili doktor.

    Aşkın yüceliğine yetişemiyor bazen insan,böylesi hoş duygularla izliyor sadece...

    Saygılar sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürler AntikAcı; suskunbiradam ve tufan; sizin gibi beğenisini sunan her edebiyat dostuna ve okuyup geçen, yazmaya zaman bulamayan herkese sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil